20 Mart 2013 Çarşamba




Merhaba sevgili kaderdaşlarım ve kaderdaş kalanlarım;

Bu yazı bir itiraf amacı taşıyor, bu nedenle kısa geçeceğim. 

Daha önce bahsettiğim "boş vakitlerini İşkur'un meslek edindirme kursları kıvamında her gün başka bir kursla dolduran insanlar" hakkındaki fikir ve sövgülerim sabit kalmakla birlikte, ben de bir adet kursa başladım. Bu yüzden son yazıda destek çıkarak işsizlik maaşı almanıza bir katkım olduysa lütfen banka hesabıma bir destek EFT'si yapın. (Havale de olur, kesinti benden)

İlgili kursumuz hayatın her alanında işe yarayacak ve bir o kadar da kendi başına yetemeyecek bir içeriğe sahip. Ama maaşallah ücreti bir aileyi geçindirir.

Ben de dedim ki, hazır o kadar para vermişken, hazır güzelim haftasonumu harcıyorken ve bu kadar farklı yerlerden okuyucularım varken, bu bilgilerimi sevgili okurlarımla da...
Şaka..

Sadece itirafımı yapıyım dedim işte...

Arada güzel okuyucu yorumları alıyorum maille. Hoşuma gidiyor. Dertleşelim..
Bir de Rusya'dan bir okuyucu var, ki işsiz olmadığını tahmin ediyorum. Kendisini merak ediyorum.






ben işe başlıyorum. şimdi söylemesem olmazdı.
ama biz bizi bilir, bizi anlarız.
sevgiler

11 Mart 2013 Pazartesi

Nasıl İşsizlik Maaşı Alabilirim?





       İşte sizlere derli toplu, anlaşılır ve umut verici 'işsizlik maaşı alma' yolları kılavuzu;


Sıkıcı ve açılır açılmaz içinizi karartan resmi internet sitelerinden okuyacağınıza benden dinleyin efendim;



Şartlarımız şöyle;
  • Öncelikle bir iş sahibi olun;

Evet yanlış duymadınız. İşsizlik maaşı almak için öncelikle bir işte çalışmış olmanız gerekiyor. Yani vay efendim ben o kadar üniversiteye gittim. Mezun olurken süper bir kariyer hayal ettim. Hocalarım ders anlatırken hep cümlelerine 'işe girdiğinizde..' diye başladı gibi mazeretler geçerli olamıyor maalesef. İşsiz sayılmak için bir zamanların işlilerinden olmalısınız.

  • Kovulun;

Kapıyı çarpıp çıkmanın zevki inanılmaz. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. O zevk ki, istifa edip o kapıdan çıktıktan sonra sanki ilk bir ay kira bile ödemezsiniz.
Ancak işsizlik maaşı almak için maalesef bu zevk size herhangi bir avantaj sunmuyor.
Patronuzun sizi kapı dışı etmesi şartı maalesef maddelerimiz arasında en can sıkıcı olanı. Ancak patronunuz üstüne tazminatınızı da veren edepli ve emeğe saygılı bir işverense, kendilerine beddualarımızı yönlendirme ihtiyacımız ortadan kalkıyor.

  • Haklı istifa;

    Biliyorum, bir anda nefeslerinizi tuttunuz ve hemen alabileceğiniz işsizlik maaşını hesaplamak için kağıt kaleme yöneldiniz. Çünkü kendinizce hepiniz o lanet patrona gününü göstermek gerektiğini ve istifanızın haklı olduğunu düşündünüz. Ancak bu maddemizde ispat şartı bulunuyor. Neyseki bu şartları karşılamak günümüz iş koşullarını düşündüğümüzde çok da zor değil.

    Patronunuz küfür veya hakaret ettiyse, sizi sürekli fazla mesaiye bırakıp bedelini ödemediyse, maaşınızı yatırmamak için direndiyse ve siz kapıyı çarpıp çıktıysanız bile işsizlik maaşından yararlanabilirsiniz.

    Hiç birimizin uzak olmadığı bu şartları okuyunca, hayat ne kadar güzel, kuşlar böcekler falan... ve işsizlik maaşı ne de kolay değil mi? İspat imkanları bizlerin yanındaysa tabii.

  • İşyeriniz battıysa, siz çıktınız demektir;

     Ne siz patronunuzun suratına kapıyı çarptınız ve de o sizin. Eğer ki tek kapanan kapı işyerinizin kapısıysa, size de açılır işsizlik maaşı kapısı :) Kimin istifası, kimin maaşı hesabı..

  • Süreli işiniz tamamlandı ise;

     İşe girerken zaten ne zaman işten ayrılacağınızı biliyorsanız, proje üzerinden çalışıyorsanız, imzanızı belli bir süre için attıysanız yüce devletlum size yine işsizlik maaşı kapısını sonuna kadar açıyor. Böylece siz de yüce SGK'ya daha ilk günden başvurabilecek gücü ve enerjiyi bulabiliyosunuz.

    Tabii bu maddede de yine kuşlar böcekler, toz pembe hayatlar devrede. Anadolu'mun topraklarında yıllardır mevsimlik işçi olarak çalışan köylülerimiz de eminim bu imkandan her sene yararlanıyorlardır. Tabii hayatlarında bir kere SGK lafını duyabilmişlerse...


  • İşsizlik maaşı için bir zamanlar işli olmalısınız; 

    İşte yine işsiz sayılmak için bir zamanlar işli olma şartı. İşten ayrılmadan önce en az 120 gün priminiz ve ayrıca üç yıl içinde 600 günlük priminizin ödenmiş olması gerekiyor. Yani dostlarım, üniversitede size vaadedilen o güzel dünyayı unutun. İşsiz sayılmak için bile muhakkak bir zamanlar -hem de yakın bir zamanda- çalışmış olmanız gerekiyor. Ha bu arada her hangi bir zamanda 'ay bugün işe gitmiyorum, hiiiç uğraşamam' demiş olmanız da bu hakkınızı elinizden alıyor.


  • 30 gün içinde başvurun;

    Ay ben kovuldum, ne yapacağım, yok efendim, unutuldum, depresyondayım falan diyemezsiniz. Devlet, bürokrasi ve hukuk, içinde duygu barındırmayan soğuk duvarlarla çevrelenmiştir. Ne psikolojiniz, ne de tembelliğiniz yasal olarak tanınmaz. O yüzden bu saydığım maddeler size uyuyorsa hemen kalkın ilk SGK'dan bir sıra numarası alın. O gün içinde size sıra gelmezse, ertesi gün yine gidin. Pes etmeyin. Sosyal devlet dediğiniz tek dişi kalmış canavar..
 


 Bir Japon atasözünün de dediği gibi 'kriz eşittir fırsat'. Haydi bakalım aslanlarım.. Göreyim sizi..

7 Mart 2013 Perşembe

Bizden biri; Polyanna!



Merhaba sevgili kaderdaşlarım;

     Sitemin doruklarına ulaştığımız bu günlerde (aylarda, yıllarda) sizler için Polyanna'yla bir söyleşi yaptım. İyimserliği tattığımız o çok nadir günlerimizin kalıcılığını bir nebze arttırmak adına işinize yarayacağını düşünüyorum.

     Söyleşimiz röportaj havasında geçmiş olsa da, bir çok SGK'lının kolaylıkla eriştiği ses kayıt cihazına sahip olmadığımdan ve ses kayıt cihazım olsaydı da iki kuruşa sayfalarca deşifre yaptıracak şartlara bile sahip olmadığımdan sizlere sadece notlarımı aktaracağım.

İşte Polyanna'dan işsizlikle ilgili ibretlik anektotlar;

Kışın ortasında yaz yaşıyoruz.

     Birçok SGK'lı için kışlar çalışma motivasyonu açısından önemlidir. Hava kötüdür, zaten sosyalleşecek heves ve vücut ısısı yoktur. Haliyle hem para kazandırıp hem de sıcak tutan tek yer işyerleridir. Ancak gördüğünüz gibi kışın ortasında yazdan kalma güneşli günler yaşıyoruz. Bu motivasyon kırıcı havalarda iyi ki de çalışmıyorum, iyi ki de sigortasızım.

Kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira..

Sömürü, mobbing, mesai, ertelenen terfi dertlerine son.

     Ömrümüzü törpü törpü törpüleyen her türlü dertten uzağım. Ne hakettiğim karşılığı alamadığım bir emek harcıyorum, ne patron tacizi ne de mobbing gibi dertlerden muzdaribim. Yaptığım tek fazla mesai gece yatmayı planladığım saati geçirmek oluyor ki, burada sömürüden çok teşvik söz konusu diyebiliriz. 

Kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira.. 


Bankalarla arkadaş, işverenlerle kanka oldum. 

     İşsizlik sayesinde resmen hayatla barıştım. Artık hiç bir işverene maaşımı vaktinde yatırmadığı için beddua etmek zorunda değilim. Hatta bu konuda o kadar yumuşadım ki zamanında maaşımı geç yatırdığı için kredi kartı borcumun ikiye katlanmasına sebep olan patronumu bile affettim. Kendisini arayıp bir kahve içmeye davet ettim. Toplantısı varmış. Sesi de biraz şaşkındı. Ekonomik durgunluktan olsa gerek. 

     Bankaların her yıl kazandırdığı puanların 7 katı aidat alması nedeniyle geçirdiğim sinir krizleri sesimin tam 1.5 oktav gelişmesine neden olmuştu. Bu işsizlik sürecinde kıymetini bilmediğim sesim eski haline gelmiş olsa da bankalarla barışmama vesile oldu. Artık hesapta gerekli miktarı bulamadıkları için aidatı kesmiyorlar. Demek ki dertten anlayan insanlarmış. (Çalıştığım bankanın genel müdürünü de zeytin dalı uzatma mahiyetinde bir kahve içmeye çağırmak istedim ancak otomatik sesten kurtulana kadar kontörüm bitti.)

 Kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira.. 


İstanbul'un kültürel aktiviteleri benden sorulur.

     Sigortalı zamanlarımda öyle çok film festivali, sergi, panel kaçırdım ki kendimi adeta mesai saatleri için yaşayan bir canlı gibi hissediyordum. Şimdi evden çıkmadan somonlu mayonezli sandviçimi ve elma suyumu da yanıma alarak İstanbul Modern sergilerinden çıkıp Beyoğlu Sinemasına gidiyor, ardından sahilde kahvemi yudumlarken felsefi kitaplar okuyor, akşam bir film koyup şarabımı yudumluyorum. Bunları yaparken Pazar kalabalığından, kornalardan, trafikten uzak ömür uzatıcı bir saadet içinde yaşıyorum. Adeta yeniden doğuyorum.

Kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira.. 


Dostlarıma daha çok zaman ayırabiliyorum.

    " İstanbul trafiği, mesafesi derken aynı şehirde görüşemez olduk." dertleri artık bana çok uzak. Çalışırken hayat telaşesinden göremediğim arkadaşlarıma daha çok vakit ayırabiliyorum. Tabii onlar benim gibi işsiz değilller. Hiç bir zaman vaktinde bitemeyen mesaileri var. Bu nedenle gündüzleri buluşmak çok mümkün olmuyor. Ancak ben trafiğe takılsam bile bir saat öncesinden ofislerinin önünde olduğumdan zamandan tasarruf edip birbirimize daha çok vakit ayırabiliyoruz. Böylece kopmamış oluyoruz. Çoğunlukla onların işlerinden konuşuyoruz ama olsun. 

 Kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira..


Ülkemizde sağlık hizmetleri çok gelişti. 

     SGK'lı olduğum dönemler almam gereken bir sağlık hizmeti olduğunda devletin lutfederek sunduğu 'kilometrelerce kuyruk' bir çalışan olarak vaktimi çaldığından 'hangi özel hastanenin SSK anlaşması var' araştırmaları beni oldukça yoruyordu. İnternetten araştır, gidip sor, emin olmak için başka birine daha sor derken hiç bitmeyen mesaimden çalmak zorunda kalıyordum. Artık hiç böyle dertlerim kalmadı, resmen hafifledim. Artık ne özel, ne devlet hiç bir hastaneye gidemeyeceğimi bildiğimden üstümden büyük bir yük kalktı. Üstümden kalkan yük verdiğim 12 kilodan da olabilir. Bunun haftalardır süren kuru öksürüğümle bir alakası yoktur nasılsa.

 Kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira, kira.. 



     Kaderdaşımız Polyanna ile söyleşimizden notlar böyle. Ben kendisini iyi gördüm. Hayatla barışmış, sigarayı bırakmış, öksürüğe başlamış. Bunun sağlığına daha iyi geldiğini çünkü sürekli öksürmenin insanı sigara içmekten daha çok meşgul ettiğini söyledi. 

     Konuşmalarımızın arasında sürekli 'kira, kira, kira, kira, kira, kira' diye mırıldanıyordu. Bunun nedenini tam anlayamadım. Ancak hayata oldukça pozitif bakan biri olduğundan, elbet vardır bir bildiği deyip, üstüne düşmedim. Ardından sarılarak vedalaştık. Ayrılırken kulağıma bir şey fısıldıyordu ki bir öksürük aldı ki sormayın. Fısıldadığı şeyden tek anladığım ilk hecesiydi; 'ki..'

Bir sonraki yazımıza kadar hareketsiz ve dayanışmayla kalın. (bir nevi pasif direniş)

Sevgiler.  


26 Şubat 2013 Salı

Binlerce İş İlanı Sizi Bekliyor ama Saklanarak!


     

       Merhaba sevgili kaderdaşlarım, kaderdaş kalanlarım,

    Sizlere söz verdiğim gibi bugün iş bulma siteleri hakkında sizlerin de bildiği şeyler yazacağım. Sonra siz de "e ben bunları zaten biliyorum" diyerek belki başka bir bloga, belki de başka bir oyuna doğru yelken açacaksınız.

    İlgili sitelere gerekli giydirmeleri yapmadan önce biraz tanıtım ve reklam sektörünün saçmalıkları hakkında konuşmam gerekiyor. Şöyle ki; bendeniz televizyonda katrilyonlar harcayarak reklamı yapılan sakızların, bu tanıtımlar üzerinden ne kadar kar marjı elde edebileceğini bile hiç anlayamazken, bu iş bulma sitelerin zamanında dilimize pelesenk olmuş jingle'larla reklam verdiğini düşünerek deliriyorum. 

    Kim bilir üye olan işveren ve şirketler ne üyelik aidatları ödüyorlar ki bu sitelere, siteler çoğalıyor, çoğalıyor ve üstelik televizyona reklam bile verebiliyor. Benim işsizliğim ve iş arayışım bu iş arama sitelerinde yeni istihdam olanakları yaratıyor, onların sgk'ları yatarken başka personele iş çıkarıyor, bunun muhasebecisi, ofis personeli vs. derken reklamcılık sektörünü bile hızlandırıp iş olanağı yaratıyor.

     "Yani benim işsizliğim başkalarına iş olanağı sunuyor. Öyleyse ben neden iş bulamıyorum?"

     İşte bugün ki iç bunaltıcı sorumuz bu! Kalkıp da İşkur'dan talepte bulunacak değilim. Kendilerinin işsiz kaptana makyözlük teklif etmişliği var sonuçta. (Makyözlük kelimesine tıklayarak bu harika habere ulaşabilirsiniz)

     Bu nedenle sizlerin de çok iyi bildiği gibi, çeşitli başbelası internet sitelerine giriyorum. Bakıyorum, bakınıyorum ve çıkıyorum. Peki neden?

  • Yanlış şehirde, yanlış işi arıyosun, sen çok değiştin!

      Yani mesela ben İK (İnsan Kaynakları) biriminde, İstanbul şehrinde asistanlık arıyorsam, kalkıp Düzce'de temizlik işçiliği veya ustalık ilanlarıyla karşılaşıyorum. Sitenin seve bayıla kaydettiği CV'mde kocaman ehliyet yok yazarken şöförlük önermesi ise büyük ihtimalle gizli bir "kendini geliştir, araba bile kullanmıyosun" mesajı. Yoksa bu kadar alakasız ve manasız bir taramayı yapmanın başarısızlık dışında nasıl bir gerekçesi olabilir.

      Doğru düzgün bir tarama bile yapamayan o siteyi hazırlayan kişilerin bile bir işi olduğunu ve bu işi bu kadar kötü yaparak para kazandıklarını düşününce, insanları brüt maaşlarıyla dövesim geliyo. 

  •  İş arıyorum, hadi beni avlayın.
      Ahanda aradığım şirketin iş ilanını buldum diye dalıverdiğiniz bu gıcık site, hemen görüntülenme sayısına bir yenisini ekleyip reklam verenlerden tıkır tıkır paraları cebine indirirken, bir de bakıyosunuz ki sizi avlayan o ilan 2008 yılına ait. O pozisyona alınan kişi şimdi kim bilir nerelere geçmiş, ne uzmanlıklar almıştır. Belki çocuğu olmuş, doğum yada emzirme izni almaya çalışırken işten atılmış, kariyer kadını olup parmağına çoklu tektaşları takacakken, piyasadan elini çekip, "zaten kadının yeri çocuğunun yanı" moduna girmiştir. Belki firma maaşları yatırmadığı için 3 ay sonra başka bi yere geçmiş, orda da patronunun ayrılırken tazminat vermemek için aslında onu 3 ayda bir işa alıp alıp attığını öğrenmiştir. Bi iş ilanı için bu kadar aksiyon bana fazla.

  • "Bir cevap bile yazmadılar" serzenişine son! Otomatik mesajlar yağıyor.
       Eskiden işsizlik daha saygın bi uğraştı. Siz o zamanları hatırlamazsınız, insanlar ellerinde  dosyaları, çalışmak istedikleri firmalara, kurumlara gider, görüşmek isterlerdi. Öyle CV'ye bakıp, vay efendim orda çalışmışsın, bunu yapamazsın, şunu yapmışsın, bundan ne anlarsın dertleri yoktu. İnsanlar oturur iki kelam dinlenir öyle postalanırlardı.

      O zamanları ben de hatırlamıyorum. O yüzden genelde başvuru yaptığımda da hani elimi sıkmadın bari başvurun ulaştı diye bi mail atıver diyip, evdeki koltuğumda ayaklarım çarpık oturarak kendimce trip atardım. Her daim kendini güncelleme yetisine sahip firmalar da çözüm bulmuşlar. Çözüme şu;

"Başvurunuz elimize ulaşmıştır."

Şimdi de az önce yaşanan monolog mailleşmeyi aktarıyorum;
Saat 08:51, gelen mail; 'Başvurunuzu aldık, değerlendiricez, tırı vırı..'
Saat 09.02, gelen mail; 'Uygun değilsiniz, tırı vırı..'

      Arkadaşım, sen ne ara başvuruları 2 haftada açamayıp, açınca 11 dakikada inceleyip karar verir oldun. Madem kararı verdin, niye bana değerlendiricem diyosun. Hadi dedin, bari neyi değerlendirdin onu deyiver. 'Cevap verdim ya ona şükret'  İK'lığını ben de yaparım. Ver bana o işi, bak neler yaparım. 

  • Herkes Bill Gates, herkes Mark Zuckerberg, bi ben işsizim!
       Koskoca site kurmuşsun, bi denetim mekanizman yok mu arkadaş. O ne ilan öyle. Pozisyonun adı 'asistanın asistanı'. Benden istemediğin bi jonglörlük. İngilizce zaten baba dilim. Sanki İngiliz sömürgesiyim. Yanında Rusça ve İtalyanca akıcı. Diğer diller de artı puanmış. Kültür ateşesi olsam olurum ama sizde bilmem kimin asistanı olup sömürülmek istiyorum.

      Yahu hiç mi bakmıyosun, millet ne ilan veriyo, ne istiyo, neye bakıyo. Hepsine çatır çatır aidat denetlemesi yapıyosun ama. İşsizliğin temel tanımında bile 'mevcut piyasa koşullarına uygun' diye bi tabir var. Siz Microsoft'u mu baz alıyosunuz anlamadım ki.

  • İnsan Kaynakları (İK) Firmaları beni senden çok düşünüyor.
      İlk arama yaptığımda gözlerime inanamamıştım. Örneğin bir firma var. Allah bütçelerine zeval vermesin, öyle çok pozisyon var ki aradıkları, sanırsın kendi cumhuriyetini kurucak. Ama gerçeği öğrenince takdirimi kazandılar tabii ki. İşte işini doğru yapan bir SGK'lı. Yememiş içmemiş, bana hiç bir bilgisini vermediği trilyonlarca iş ilanı bulmuş. Bana gel, işini ben bulam, para kazanam, yiyem, içem, gezem, diyo. Zaten bi işe girmek için şirket içi bile bir sürü birimin elinden geçen bi kağıt parçasıyım ben. Bi de senin birimlerinin elinden geçemem. O Cv eskir, zaten ilk sayfanın altına bile bakmıyorsun, orası da okunmaz olur. Benim kiram var, faturam var. Yapma gözünü sevem.

  • Eğitiminiz bize fazla geldi, bu yükü kaldıramayız.
       Son bir aydır taktik değiştirdim. Artık işleri ben seçmiyorum. Hepsine başvurup, beni seçenler arasından seçim yapmaya karar verdim. Taktik, mantık hatası barındırıyo biraz. Sanki hepsi belli bir tarihte kararlarını açıklayacak da ben ooo piti piti yapıcam. Tabii ki gel diyene gidicem, git diyene gelicem.

      Ama yani, hani.. dedim. Kimse arayıp sormuyosa bu kadar zamandır, burda bişeyler ters. Bendeniz yüksek lisanstan terkim. 18 yıllık zorunlu eğitim kabul edilene kadar da bu yaptığımın ufak bi değeri olmalı. Ama yok. Bu yüzden 'eğitilmek üzere' yani daha bir güzel sömürülmek üzere, lise mezuniyeti şartı olan işlere bile başvurdum. İnsan bi arar sorar, belki bi derdi var, borcu harcı var, yükselme hevesi vardır, gelsin sömürelim der. Yok!

      Bazı arkadaşlar diyor ki, zaten kabul etmezsin, memnun olmazsın diye çağırmıyolar. E beni de kimse kabul etmiyo, ben zaten memnun olamıyorum ki..

  • Sana bi mesajımız var , ama okuyamazsın.
      Ve işte, en sevimsiz vukuat. Şimdi ismini vererek rencide etmeyi çok isterdim ama ilgili iş bulma sitesinin insan kaynaklarıyla internet ortamında kavga etmek istemiyorum.

       Ben işe başvurmuşum. Karşıdaki işverenin personeli de zahmet edip bir tuşa basarak çok büyük ihtimalle şu içerikte bir mesaj atmış ; 'uygun değilsin, sen daha iyilerine layıksın'. Belki ben bu mesajı okumak istiyorum. Belki başvurularıma olumsuz cevap gelmesi beni mutlu ediyo. Belki ben bunun için başvuruyorum. Bu sitelerin amacı işverenle işsizi buluşturmak değil mi?!  Yahu ben bu mesajı niye okuyamıyorum!!!!  Ne bilgisayardan, ne telefondan. İşte karşınızda yine işini kötü yaparak para kazanan bir SGK'lı.

      O işini kötü yapan SGK'lıların hepsinin ödeyecekleri primlerine yeni düzenleme gelir de, emeklilikte sahil kasabasında torunlarıyla oynayacaklarına Mecidiyeköy egzozlarında öksürürler inşallah..

Çok pis beddua ettim. Özel sağlık sigortaları olsun bari..



 Buraya da iş bulunca başımıza geleceklerle ilgili küçük bir ipucu ekliyorum. Buraya tıklarsan gerçeklerle yüzleşebilirsin. Bir sonraki yazımızda sigortasız polyanna'yla tanışmak üzere, hareketsiz kalın.





7 Şubat 2013 Perşembe

İşsizliğin Unsurları


      
        Mevcut statünüzü siz seçmiş olabilirsiniz veya işverenin karnı açken verdiği bir karara kurban gitmiş olabilirsiniz.Her iki ihtimalde de bu unsurlarda bir değişiklik gözlenmeyecek, dart tahtanız hiç bir gün boş kalmayacak, isabet yeteneğiniz de keskin nişancı olmayı planlamadıysanız CV'nize yazılacak yeni bir yeti kazandırmayacaktır



      1. Didik Didik Türkiyem; Aile Baskısı

    Tabii ki siz de istikrarlı bir yaşam, hayatın ve ülkenizin şartlarını kabullenmiş bir bünye ve çoluk çocuğa karışmak için yeterli şartlarla dolu bir gelecek isterdiniz. Ancak bir şekilde böyle olmadı. Kiranızı kendiniz ödüyorken, faturalarınız sizin posta kutunuza atılıyorken, internetten yemek siparişi vermenin böyle bir dönemde mantıklı olmadığını siz de biliyorken, sizin için sizden fazla endişelenen gruba aile denir.

    Olaya biraz yabancılaşabilirseniz 'ahhh, benim yavrum neden sabahın 7'sinde kalkıp bir sürü sıkıcı insanla tüm gün aynı odada baskı altında elalemin işini yetiştirmek için panik atak hastası olmuyor' diye uykularının kaçtığını hayal edebilir, hiç kalkmadığınız koltuğunuza daha bi güzel yerleşip, bıyık altı gülümsemenizle 'hayat ne garip' diye mırıldanabilirsiniz.

   Ya da işinde gücünde, istikrarlı ilişkisinde, sporunda, hobisinde kız kardeşiniz sizin için ahlayıp vahlarken, ondan borç isteyebilir, zaten geri vermeyeceğinizi bilmesine rağmen tüm cüzdanını sizin için boşaltınca da 'işte bu yüzden çalışmıyorum' diyerek dizinize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

   Burada en önemli nokta aşağıdaki maddelerde de geçerli olacak 'ben iyiyim' mottosudur. Değilseniz de olmalısınızdır. Özellikle çekirdek ailenin biraz dışında bulunan teyzeler, dayılar, amcalar, kuzenler yapacakları hiç birşey olmadığından, mottodan sapmanız onları eksik enformasyonla meraklandırmanıza neden olur ki, inanın bunu hiç istemeziniz. 


    2. Yakın Yakın Türkiyem; Dostlar

     Bu grup sizin için elinden geldiği kadar kaygılanır, fırsat buldukça dışarı çıkarmaya çalışır, hiç olmadı bir 'nabersin' diye aramaktan çekinmez. Konuyu geçmişte yeterince tecrübe etmemiş olanlar süper yaşam sevinçlerine ve dolu programlarına sizi dahil etmeye çalışırken, tecrübesi bol olanlar 'evde iyiyim' cevabının ardından daha yaratıcı tekliflerde bulunarak sizi evden çıkaramıyorsa montlarındaki 'dışarının soğuk havasının kokusunu' evinize getirirler.

     3. Sevgi Sevgi Türkiyem; Sevgili

      Tecrübe oranı doğrultusunda dostlarla benzer tepkiler vermesinin yanı sıra 'biz bu kızı böyle almamıştık, sıkıcı çıktı bu' gizli söylenişlerini duymamazlıktan gelmelisiniz. En çok vakit geçirdiğiniz yada bu varsayıma sahip olduğunuz kişinin de bir sosyal yaşamı ve kendince biriktirdiği bir yaşam sevinci var.

     4. Arka Arka Türkiyem, Arkadaşlar

       İşte bunlar, tanıdıklar başlığında incelediğimiz kişilerle birlikte öfke patlamanızın hedefinde yer alması gereken, fotoğrafı dart tahtasına yerleştirildiğinde hedefi 12den vurmanız gereken insanlar topluluğudur.

      Gel biraz dışarı çıkalım tekliflerine kanmayın. Kanıyorsanız da dart oklarınızı, içine ölümcül hastalık zerk edilmiş şırıngalarla değiştirin.

       Bu türler, siz çalışırken 'vay anasını ne güzel iş', 'kaç para kazanıyon kızım sen', 'keşke ben de böyle bi işte çalışsam' gibi bir çok örnekle uzatılabilecek cümleleri sizin şahitliğinizde sizin yüzünüze söylerken, bir anda kendi işimi mi övsem, haline mi acısam kararsızlığında boğulmaktadır. Eskiden yaptığınız işi küçümsemeye başlamıştır ve nasılsa 6 ay önceki son görüşmenizde iç güveysinden halliceyken, şimdi istese ayda 50bin lira kazanabilecek hale gelmiştir. Anlatılacak çok şey vardır. İş yerinde çok mutludur. Geçmişinde emek sömürüsü üzerine söyleyecek çok sözü varken, şimdi mutluluktan gecelere kadar çalışmakta ve sömürüldüğünü bile farkedemeyecek kadar sarhoş olmaktadır. Nedense bunlar da tam sizin bu döneminize denk gelmektedir.

      5. Tanı tanı Türkiyem, Tanıdıklar

      Beklentilerin minumumda tutulması gereken topluluk olmasına rağmen, en çok sinir bozma özelliğini edinmek için özel evrim geçirmişlerdir. Bir vesile işverenlerse veya işverme yetisine sahip bir pozisyonda çalışıyorlarsa, daha dün tatlı kedi videoları paylaşıp 'ay ne şirin' demeye vakitleri varken, nedense bugün sizin basit bir mesajınıza cevap vermeye vakitleri yoktur. Sanki masasının üstündeki tüm araç-gereç, kağıt-kırtasiyeyi elinizin tersiyle yere döküp burası benim masam diyecekmişsiniz gibi aniden popişleri kalkar. Bir çoğu iş aradığınız bilgisini sizden almışlardır. Ve siz 'çevre civar iş ilanlarını' öğrenicem diye bu insanlara bu bilgiyi verdiğinize pişman olursunuz. Networking nasıl yapılmazmış öğrenmekle birlikte, elalemi kendi derdiyle bırakmaya karar verip Facebook arkadaşlar listenizi azaltırsınız.

      6. Tanımadan Sevdiğim Türkiyem, Tanımadıklar

     İşte haddinden fazla sevilesi insan topluluğu. Laf döner dolaşır statünüze gelirse, ne ah vah eder, ne sevinir. Hakkınızda ekstra gereksiz bir bilgi edinir ve bunu unutur. Niye ayrıldın demez, ne iş bakıyosun demez, daha önce neler yaptın demez, nasıl geçiniyosun, ne istiyosun, iyi misin, neden iyisin gibi sorular sormaz. Sadece işsizlik indirimi yapar. Elinden gelen budur. Ve buna dayanışma denir.





      Bu yazımızda da insanlar topluluğunu başlıklara ayrıdık. Bir sonraki 'kimsenin bakmadığı iş bulma siteleri' içerikli yazımızda görüşmek üzere...

Hareketsiz kalın...

İşsizlik Nedir?

 
     Evet sevgili işsiz kalan ve kendini işsiz hisseden dostlar;

    Lise 2 coğrafya dersi edasıyla, sanki yaşadığımızın ne olduğunu bilmiyormuşçasına, öncelikle içinde bulunduğumuz durumun bir tanımını yapmakta fayda var.
    Bu tanımı yaparken Milli Eğitim müfredatını sadece rehber alacak ancak kendisi kadar sıkıcı ve işlevsiz tanımlardan uzak duracağız.
    Canımız istediğinde tanımı madde madde detaylandıracak, yeri geldiğinde bir Umut Sarıkaya edasıyla gündelik betimlemelerde bulunacak, çoğunlukla da 'amaaan' diyip bilgisayardaki gerzek oyunumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 
    Buyrun. Başlayabiliriz.

  1. İşsizlik, bir çok işi yapabilecek beceriniz olduğu halde sadece ücretlendirilmeyen 'ev içi görünmeyen emek' için enerji harcamaktır. 

Acıdır ki, bir çok 'işli' arkadaşımız çay ve kahve yaparak hayatını öyle ya da böyle idame ettirebiliyor, mutlu mesut mobbinge maruz kalabiliyor ve sgk'ya kayıtlı olabiliyorken, bizler gece gündüz hazırladığımız hiç bir içecek karşılığında bir sigara parası dahi kazanamıyoruz.


     2. İşsizlik, işli zamanlarımızda iş çıkışı ya da haftasonları uykumuzdan feragat edip koşa koşa gerçekleştirdiğimiz sosyal aktiviteleri 24 saat boşken gerçekleştirememe halidir. 


Bu atalet halini, işli arkadaşlarınızın anlaması beklenemez elbette ki. 'Yani bir sahilde yürüyüş yapmak ne kadar zor olabilir ki!' diyen sevgili dostlarımıza fırlatacağımız tabak ve çanakları seçerken efektif davranabilmek için, önceden hazırlanmalı, varsa 24lü set parçalarından uzak durmalı, ekonomik durumunuza bağlı olarak ucuz çin malı ürünlere rağbet göstermeliz.


    3. İşsizlik, girişimci zeki arkadaşlarınızdan nefret etme halidir.


Siz, işverenin emeğinizi en ucuza kullanması için bırakın İnsan Kaynakları duvarını aşmayı o duvarı görmeye bile çağırılmıyorken, süper zeki arkadaşlarınız elin bankasına borçlanıp hasbelkader kendi işini kuruyorsa, harekete geçin ve kendi işinizi kurma gazından acilen kurtulun! Bu tarz işleri beceren insanlar bunu işsizken gaza gelip yapmıyor, zaten bir işveren sahibiyken zekice fikirlerini gerçekleştirip tüm gemileri yakarak bu yola çıkıyorlar. Kendinizi gaza getirebileceğiniz tek nokta, onlarla bir iş sahibi olana kadar görüşmemek olmalıdır. Böylece yetersizliğinize yeterlilik katıp, bir kaç hafta daha özgüvensel hayat enerjinizi koruyabilirsiniz.


    4. İşsizlik, 'çok tıklanan videolar' eksperliğinin derin acılar vermesidir.


Algınız hiç olmadığı kadar seçicidir. Tüm vakti bol, parası az insanlar gibi kendinizi bilgisayar başında gerzek videolar izlerken bulursunuz. Evita'nın hayatını ya da koleranın Avrupa nüfusuna etkisini okumayacağınıza göre; şirin kedilerden, barbekü yaparken kendini yakan komik Amerikalı adamdan, düğününde eteği yırtılan gelin videolarından haberdar olmak sizin işinizdir. İşte bu noktada bir anda "Herkesin bi popisi var" diyen amcanın bu yorumu yapmak için ömrü hayatında geçirdiği o lüzumsuz yılları nasıl finanse ettiğini düşünüp ağlamaya başlarsınız. Çünkü onun bile bir evlilik programında kasıla kasıla otururken anlatacağı bir işi ve kim bilir ne mülkleri vardır.


    5. İşsizlik, modayı zorunlu olarak takip etmektir. 


Günlük gıda tüketiminiz birazcık fazla sigara ve alkolü saymazsak çok değişmemişken, bir anda büyüyen popişiniz, yıllardır iyisiyle kötüsüyle giydiğiniz kotlarınıza sığmamaya başlar. Siz pek anlayamazsınız. Yahu bişey de yemiyorum ki serzenişleri nafiledir. Çünkü bişey tüketmiyorsunuzdur da. Bu noktada alınması gereken her yeni üst başta gerçekçi olmalıyız. Pembe tüylü sihirli değnek sadece güzellik yarışmalarında barış dileyen saftirik genç kızlarımızın elinde olduğu için işsizlik gerçeğiyle yaşanacak zaman dilimini doğru hesaplamalıyız. Şimdiki bedeniniz bir ay sonra gerçekliğini yitirecek ve bir daha kot almaya paranız da olmayacak. Yaniiii, evet! İki beden büyüğünü alın dostlar!


   6. İşsizlik, üretken arkadaşların fotoğraflarını dart tahtasının tam ortasına yapıştırmaktır. 


Bu zorlu süreçte dahili ve harici düşmanlarınız olacağını söylemeye gerek bile yok. İşsizliği, belediyelerin meslek edindirme kursu kıvamında her hafta başka bir hobi ve meziyet edinerek geçiren arkadaşlara yapılabileceğimiz tek bir şey var. Hali hazırda bilgisayarın masaüstünde yollanmayı bekleyen CV'lerini gizlice 'risk budur' efsanesine uygun hale getirerek, 'hemen!' daha çok işe başvurması için teşvik etmektir.



Bu yazıda zaten çok iyi bildiğimiz işsizliği kısaca tanımladık. Bir sonraki 'şerefsiz arkadaşlar, gıcık tanıdıklar, söylenen anne babalar' içerikli yazımızda görüşmek ümidiyle.


Hareketsiz kalın....

İçindekiler



    Merhaba sevgili işsizler ve kendini işsiz hissedenler;

    Bu blogda hep beraber yeri gelince ağlayacak, yeri gelince ucuz intikam planları yapacak, yeri gelince de madem aynı dertten muzdaribiz  neden bir tanışma partisi düzenlemiyoruz gibi düşüncelere dalıp ardından hemen vazgeçeceğiz.


    Madde madde yapılacaklar listesi ve  çok daha uzun olan yapılmayacaklar listesi hazırlayacağız. 


    İşlilere, işverenlere ve işsizliği anlamayanlara sövmek istediğinizde, blogumuzun 'yetişkinlere uygun içerik' sekmesini tıklamadığımı belirtir; bu duyarlılıkla her türlü sövme eylemini desteklediğimi de ekleyerek, bir süre daha değişmeyecek işsizlik statümüzde görüşme umuduyla gözlerinizden dayanışma dolu öperim.